8.22.2008
bi' an - yirmiiki
8.18.2008
ben ayşe nasılım - beş

bayat bayat "beni bi' öp, bi' öp" diyemezsin ona.
mesela ayakkabı bağcığını bağladığında, sana karşı şefkatini ve minnetini göstermek için, kucağında kafasını döndürüp dudağını tam senin yanağına denk getirir ve sapsakin bir öpücük kondurur.
sorgusuz bir öpücük.
sonsuza kadar o ayakkabıyı bağlıyor olmak istersin.
veya onu banyo yapması için küvete yerleştirdiğinde, coşkusundan ne yapacağını bilemez ve yapıştırır bi' tane...
eğer şanslıysan dudağına rastlar o dudak ve böylece o ince dudağın nasıl bi' yumuşaklıkta olduğunu anlama zevkine erişirsin.
ama ona asla "öp, öp" dememelisin, hep "babayı" alırsın!
8.13.2008
bi' an - yirmi
"n.ç.'nin hayatta yaptığı en iyi şey ne peki"
"bu"
"bu"

çok olmadığımız kesin
çok olan tarafta değiliz
çok olan tarafta olmayacağız
türkiye'de kürt olacağız
kürtlerde ermeni
ermenilerde süryani
gidip almanya'da türk olacağız
hollanda'da surinamlı
fransa'da cezayirli
iran'da azeri
amerika'da zifiri zenci olacağız
çoğalan zencide mutlaka kızılderili
israil'de filistinli
köpeğin karşısında kedi
kedinin karşısında kuş olacağız
kuşun karşısında börtü böcek
hakemler hep karşı takımı tutacak
ve biz hep yedi kişiyle tamamlayacağız maçı
çiçeklerden kamelya olacağız
az kolumuzun tarafında
solda olacağız
bu itirazın ilk şartı
solda da az olacağız
devrimi çoğaltırken çünkü
bir başka devrime hızla azalacağız
bu da itirazın ikinci şartı
ben ayşe nasılım - dört
rüyasında tavşanlar gibi hoplaya zıplaya yürüdüğünü görüyordu.
kendisinin de yürüyebileceğini anladığı o anda, çok heyecanlandı.
iki elini de açıp havaya kaldırarak dengesini sağladı o günlerde.
düştü, kalktı, düştü, kalktı.
hiç bir düşüşünde ağlamadı, kalktı.
ilk bir kaç adımı attığı günü kahkahalarla karşıladı.
ağzını yarım metre açarak ve o küçük dili bize göstere göstere attığı kahkahalarla.
yürüdüğü gün birbirimize sarılmadık, ama onu arkasından hayran hayran izledik.
en çok parmak uçlarına basarak bir yere tutunduğu zamanlar aklımızda kalacak. o topuk!
8.12.2008
8.05.2008
ben ayşe nasılım - üç
7.31.2008
7.24.2008
ben ayşe, nasılım - iki
7.22.2008
bi' an - onaltı
işte bu şarkı çalıyor, beyaz tüller, balkon kapısından dışarıya sarkıntılık yapıyor.
balkon kapısının arkasında deniz var.
yerde hafif terlikler, duvarda mavi tülden bir şal.
oda tuzlu, vakit öğleden sonra-neredeyse akşamüstü.
bir saatlik öğleden sonra uykusunun üstü.
rüzgâr nasıl da beyaz tülleri aşıp şalı yalıyor.
tuzluyum-tatlıyım.
Discover Paris Combo!
7.18.2008
ben ayşe, nasılım?
yere yakın bir kişi olduğu için göktekilerden çok, yerdekilerle ilgilidir. yerdekilerin de mümkünse en küçükleriyle.
kopmuş bir böcek bacağı, bir toz parçası, toprak tanesi, halı tüyü veya giysi yünü hep onun ilgi alanındadır.
yerde bunlardan birisini gördüğü anda, hayatta ondan daha ilgilenilesi bir iş yoktur.
ve onu alıkoymaya kalkarsan, sana fırça atar, yumruk sıkar, olmayan dişlerini gıcırdatır.
o "şey"i görür, o esnada önemli iki yardımcı oyuncu vardır: sağ elin baş ve işaret parmağı ile ağız.
elin parmakları, yavaş, ama emin hareketlerle ona uzanır. yanyana üç "şey" varsa, en küçüğüne doğru ama... alır ve hemen ağzına atar.
o "şey"in ağza atılışı sırasında cenahtaki kişilere kesik atar. herhangi bir uyarı gelmezse o "şey" i ağzında eririr-çevirir, tadının yeterince güzel olmadığı anlaşıldığında, ekşi bir yüz ifadesiyle çıkarılır.
uyarı gelirse direnir. çıkarmaz, önce o anlayacaktır çünkü tadının hoş olup olmadığını, cenahtakiler değil!
7.16.2008
bugün!
geçen sene bugün.
erkenden kalktık, çantalarımızı, azıklarımızı hazırladık.
hastanenin bahçesinde fotoğraf çektirdik.
erkenden kalktık, çantalarımızı, azıklarımızı hazırladık.
hastanenin bahçesinde fotoğraf çektirdik.

çok haber verdik, çok haber aldık o gün.
ilk gecesi biraz ağlamalı geçti.
ikincisinde tecrübeliydik, her ağladığında açıveriyorduk musluğu.

ağlamayı kesen ses dünyasına gezinti, daha sonra fön makinesi, elektrik süpürgesi, çamaşır makinesi ile devam edecekti.
7.08.2008
romeo was...
"aşk şarkısı ilk beş"in tepesi:
"was romeo really a jerk".
cevap: he was!
"was romeo really a jerk".
cevap: he was!
no greater love romeo and juliet
but shakespeare died and years passed by
juliet knows everything about romeo
except why he tells her no at night
you know that beggars should not be choosers
romeo's job has no social term
jerking off is made for the losers
instead of with he sells his sperm
and every day just a same
romeo's shame in black suitcase
and every day...

romeo is a poor refugee
he's just another one to bite the dust
juliet measures time by diamonds on her watch
they come together by the force of lust
and every day just a same
romeo's shame in black suitcase
and every day...
i'm not romeo
maybe you are juliet
but i'm not romeo
why do you wake up in sweat dear romeo
why does you face turn away from me
what is the pain that you are going trught
what is the secret that i cannot see
oh i was dreaming i jumped by parashout
and i went down down since my birth
but at the moment i was ready for lending
oh my god i missed planet earth
7.03.2008
6.30.2008
bi' an - ondört
6.24.2008
"neden burdaydık" simülasyonu

karanlık, küçük bir odada, beş adet ekranlı bir masanın başında 12 kişiyiz. başında dediysem, masanın başı-kıçı mı kaldı bir yandan da?
herkes ekranı, ben herkesi izliyorum.
mesela şu balık etinden hallice kadın, benim apartman arkadaşım t'ye benziyor. ama t. şu anda bir kamu kuruluşunda dirsek çürütüyor. o abla da bizim çocuğun başında dikilmiş, o işin gerçekten öyle olup olmayacağını soruşturuyor.
saçları fazla boyadan "tülük tülük" olmuş. ruju muhtemelen üç buçuk sene önceden kalma, dudağını ziyadesiyle çatlak gösteriyor. eğer bir kocanın karısıysa, adamı iki saatte bir telefonla arıyordur. eğer çocukları varsa, "anneniz size kurban olsun" diye seviyordur onları. ama bana o işin, o zamandan daha önce yetişip yetişmeyeceğini sorarken, pek işbitirici. öğrenilmiş işbitiricilik, sırıtıyor. kafa yukarıda, omuzlar gergin...
biz burda hep beraber durmuş, sarı, "biribiri" diye ses çıkaran saçma yaratıkların neleri yapıp yapamayacağına bakıyoruz.
hepimiz. acayip ciddi bir iş üstündeymişiz gibi davranıyoruz, ama mevzumuz o sarı şey işte.
onlara bakanlardan birisi de benim apartman arkadaşım t. âdeta.
t'nin bir kızı var, bir de kocası. kızı, gecenin yarımında uyanıp "anne, bana tayuk yap" diyor.
buradaki abla da "bakın, eğer yapamayacaksanız, şu andan söyleyin, önlemimizi alalım" diyor.
oradaki sakallı adamlardan birisi "bu karakter, biz istesek kamasutra hareketleri de yapabilecek mi?" diye soruyor. insanı kamasutradan soğutuyor.
ablaya bakıyorum, soruyu kafasıyla onaylıyor, meraklı bir de...
bir an gülesim geliyor. gözlerimi belertmekle yetiniyorum şimdilik.
6.20.2008
böyle ikilemin...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)