6.20.2008

mart - ekim

martları zaten severim, ama ekimlere karşı hep nötr oldum.

ama bu ikili benim hayatımda kendilerini hep çok önemsediler.

geçen mart bambaşka bir şey yaptım, kendim için, başkası için. kadıköy'den çıktım, maslak'a geldim. kadıköy bırakılır mı, bıraktım vallahi. o bambaşka şey bırakılır mı, bıraktım vallahi.

ondan önceki ekim'de, bir sürü kapıdan çıktım, bir sürü kapıdan girdim. bir şeyin başlangıcında bulundum. bir şeyin daha... kadıköy'e gittim. gitmekle kalmadım. olacaklara kendimi, büyük bir rızayla teslim ettim. onlar da oldular.




ondan önceki mart'ta bir şeyin sonuna şahit oldum. bakırköy'deydim. incirli e-5'ini zaten hiç sevmezdim.

ondan önceki ekim'de o şey başlıyordu. naif ve yine çok heyecanlıydı. ben yine oradaydım.

ondan önceki mart'ta galata köprüsü'ndeydim. çok güzel akşamüstü güneşleri izledim. oradan zor, ama heyecanla ayrıldım.

ondan önceki ekim'de fena halde hasret çekmek suretiyle burdaydım. evimde... önümdeki birkaç ayın biraz zor geçeceği hakkında bilgim yoktu.

ondan önceki mart'ta gidiyordum. çok da istemeden. ama yalnızlığın ne kadar hoş olduğunu öğreneceğimden haberim yoktu. çantamı alıp alıp gidebileceğim yerlerden...

ondan önceki ekim'de son kez istiklal caddesi'ndeydim. bir şeye hazırlanıyordum. bir şeylere karar veriyordum. aslında iki sene sonra olacak bir şeyin kararını...

ondan önceki martlardan birinde, hep tatlılıkla anacağım bir şeye başladım, ondan önceki martlardan birinde ondan ayrıldım.

artık ben de mart ve ekimi önemsiyorum. gelecek ekim'de ne olacak, heyecanla bekliyorum.
yaz - 2005 günlerce günlerce yağmur yağdı, salyangozlar yuvalarından çıktı.

6.13.2008

bi' an - onbeş

mart 2005 - soho
o kitapçıyı bulacağız.

6.02.2008

bu yaz neler yapılsın?


Bizim evin böyle bi' ev olmasından kimse şikâyetçi değil. bu sayede "yaza hazır mısınız?" dış sesli reklam jingle'larına hep aynı cevabı veriyoruz: "hayır!" olmayı da düşünmüyoruz. çünkü evde bulunanlar dışında bir de mamûl edilmesi düşünülen yiyecek ve içecekler var. sonra eklemek üzere küçük liste şöyle:

- vişne likörü (bunun tarifi aklımızda, keza çok basit: vişneleri votkayla hemhal edip çubuk tarçın kattın mı oluyor işte)
- karpuzlu votka
- cheescake
- cevizli kek (ki daha önce denenmiş ve test edilmişti)

5.27.2008

?'nin cevabı

bir soru sormuşum. şimdi cevabı biliyorum. evet ayıp olduğu zamanlar var. eğer bencillikten kaimse, ayıp. hem de çok. ama başka koşullarda, hemen "evet" cevabı vermeden önce biraz düşünmek lazım.

5.23.2008

bi'an ondört


hafif bi' esinti, havadaki nem kokusunu ayaklarımın dibine kadar getiriyor. deniz biraz uzakta, 200 metre belki vardır. cüzdanım elimde. demek ki çantam otelde, motelde veya sahilde, şezlongda uzanmış bir adamın yanındaki boş olan şezlongda, güvende.

marketten sigara aldım, oraya götürüyorum demek. gidince bir küçük öğlen birası içip denize de gireriz biz şimdi.

yan tarafta bir küçük havuz var, süs havuzu gibi, ama çocuklar giriyorlar. çıkınca da küçük süs köpekleri gibi saçlarını iki yana sallayıp sularını atıyorlar.

zeminden yüzüme ışık yansıyor.

ayaklarım çıplak değil, ama her an olabilir. 200 metre sonra, sadece... havuzdan şıpır-şıpır sular akıyor.

hadi bir an önce gideyim, sıcak biraz.


hafif bi' esinti. o havadaki nem kokusu, yandaki "güya" süs havuzundan geliyor. ancak küçük bir öğleden önce kahvesi içebilirim. zeminden yüzüme yansıyan ışığın sebebi, 3. kalite afyon mermeri.

bunların sebebi, elimdeki çıplak cüzdan. çantam, 200 metre ötedeki binada. maslak'tayım.


5.15.2008

göğsümde daha seksi bi' şey uyumadı




nikbinizm!

bir süre önce "bundan bi' şey çıkacak mı acaba?" dediğin bir insanın, o zamanlar kötü bulduğun el yazısını şimdi artık iyi bulmak. tavrının o kadar da haris olmadığını hissetmek. işte bunun nikbinlikle mi ilgisi var? bilmiyorum. neyle ilgisi varsa, bu iyi bir şey. ve bana sık sık oluyor.

5.14.2008

bi an - onüç


e: biliyor musun, erkekler küçük şeyleri görmüyorlar. bir şey ima etmeye çalışmıyorum. orantı olarak küçük olan şeyleri görmüyorlar.
s: nasıl yani?
e: mesela yerde yürüyen karınca, çoğu erkeğin ilgisini çekmez.
s: e, zaten karınca neden benim ilgimi çeksin? saçmalık!
e: dedim sana!

5.12.2008

bi' an - oniki



"bir-iki aya kalmadan çocuk da olur, şuraya veririz işte. yakınımızda olur hem. bu kadar hızla..."


5.09.2008

keçiyi...

keçiyi yardan uçuran bir tutam ottur
gözümün önüne geliyor keçi
hala cıvıl cıvıl gözlerinin içi
ağzında ecel yeşili
körpe ıslak
ezilmiş yırtılmış bir çift yaprak
uçurumun dibinde incecik bir su
tatlı mı tatlı duru mu duru
açmış kocaman gözlerini
düşünür su
canlıyken ne kadar hafifti keçi
şimdi ne kadar ağır

bi' an onbir

1996 - 2003
"bazen beni sabaha karşı uyandırırdı. 'hemen gitmemiz lâzım' diye. gelip evin karşısındaki duraklarda beklemeye başlardık. şarap almış olurdu. her an çıkacakmışsın gibi... sadece bir an için. sonra çıkardın ve biz giderdik. orada, o evin karşısında o kadar çok sabahladık ki..."

bi' an on

"ben aslında 'rönt'ü çok severim ki. sen?"
"e, ben de"
2003-4-5.

5.01.2008

bi' an - dokuz


yaz 2001


"bu kaya bağlılık kayası olsun, hadi gelin"

4.25.2008

bi' an - sekiz


adamı boynunun sol yanından öptü. yataktan kalktı. koridordan parmakuçlarında geçerek diğer odaya yürüdü. elindeki defteri, yumuşak bir hareketle pencerenin önündeki masaya fırlattı. defter masanın köşesine kadar gidip orada durdu.

sandalyeyi masaya yaklaştırdı. oda karanlıktı, karşı pencerenin ışığı masaya vuruyordu.

yazdı. "söyledim, bir kere daha söylerim. yarın ölsem gam yemem."

sonra uzun uzun duş aldı. yüzüne kremli sabun, vücuduna kekikli şampuan, saçına yumuşatıcı krem sürdü.

çıkıp yatağa gitti. yatağın sol tarafında duran konsolun üstündeki şişelerin hepsini boğazlarından tutarak yatağa aldı. yüzüne ve vücuduna yaseminli krem, ayaklarına naneli losyon, ellerine kakaoulu masaj yağı sürdü.

son olarak, bütün gece onun boynunun yanında uzanacak boynunun sol tarafına şeftali kokulu parfüm sürdü.

sağ elinin parmaklarını, onun sol elinin parmaklarına geçirdi. bir dakika sonra uykuya daldı.

4.24.2008

bi' an yedi


avanos, ocak '6

"aaa, ama ot kokuyor burası"
"e, işte şu oğlandan geliyor"
"bu köprü onun için mi sallanıyor, yoksa..."

bi' an - altı

ağustos '5

"akşam nerde olacaksın"?
"bilmem"






"nasıl? gitmeyecek misin cock'a?"
"ah, unutmuşum, bugün cuma değil mi?"

teşekkür



yolda, belde, otobüste, trende, metroda, işyerinde, her türlü ortalık yerde, rahat rahat rimel sürme, sürme çekme, aynaya bakma, ve krem sürünmelerimin yolunu açan bu kadına...

yılda bi' gün

yetkililer bu havaları, istediği ânı yeniden yaşamak isteyen kimseler için tatil ilân etti. tatil senede bir gün geçerli olacak ve herkes, bu havalarda eskiden ne yapıyorlarsa yapmakta serbest bırakılacak. sabah uyandığı andan itibaren havanın bu hava olduğunu hisseden her bir kişi, herhangi bir belge sunma zorunluluğu olmaksızın seçtiler:

- birisi bir arabanın sağ koltuğuna geçti. araba şehrin kuzeybatısına doğru giderken olduğu yerde uyuyakaldı.
- birisi okuldan kaçıp lise arkadaşlarıyla buluştu. ağzına kadar sigara dumanıyla dolu olan iki katlı kafelerden birisine gittiler. sabah 11:00'den itibaren votka-vişne içmeye başladılar.
- birisi bir otobüse binip edirne'ye doğru yola çıktı. büyükçekmece gölünü geçerken içinde "öyle böyle değil" bir nikbinlik kapladı.
- edirne'ye doğru giden başka birisi, yolda durup henüz açmamış günebakanları izledi. aslında edirne'ye değil, karaağaç'a gidiyordu. vardığında saat 12:00'ydi. iki tarafı ağaçlarla kaplı ana caddenin sağ tarafındaki köy kahvesine oturup ahmet hamdi'nin "beş şehir"ini okumaya koyuldu.
- okuldan kaçanlar, iki saat sonra sahile inmeye karar verdiler. sahile inenlerden ikisi deniz feneri'ne kadar yürüdü. diğer ikisi kayalıklara oturdu, elele tutuşup (ilk defa yapıyorlardı bunu) küçük kanyaklarından iki yudum aldılar.
- birisi öğrencilik yıllarında her adımını bildiği üniversitelerden birinin kampüsüne gitti. avludaki çınarın yamacına oturdu. içi kurumuş nilüferlerle kaplı olan küçük havuzu seyretmeye başladı.
- birisi evde kaldı. kendine bi' çay yaptı. öğlene kadar kahvaltı ederek türk filmi seyretti. öğleden sonra dışarı çıkıp yürüyerek saraçhane'ye gitti. müzik dinliyordu.
- birisi kalktı, heybeliada'ya gitti.
- birisi sabah 8 otobüsüyle ankara'ya gitti. küçük bir kahveye oturdu. bir telefon kulübesinden eski bir arkadaşını aradı. beraber üç saat o kahvede oturdular. sonra kalkıp bütün gün hiç bi' şey yapmadan durdular.
- birisi sevgilisine kahvaltı hazırlamaya girişti. o daha uyanmadan işini bitirmek için ayakuçlarında yürüyerek yaptı bütün her şeyi. kaymak olmadığını farkedince pek bozuldu. kalktı kaymak almaya gitti. içeri girdiğinde sevgili hâlâ uyanmamıştı, "ohh"tu. kapı aralığından uyuyan ona göz süzdü. kalktığında daha güzelini yapmaya söz verdi. kaymağı da masaya koyduktan sonra tatlı bir müzik açtı, yatak odasının kapısından içeri girdi...
- birisi bir bulgaristan otobüsüne bindi.
- birisi bir londra uçağına bindi.
- birisi sevgisinden ayrıldı.
- birisi anne-babasının evine gitti. televizyonu açtı. üstüne bir battaniye aldı. annesi mantı yaparken ona yardım etti. televizyonda nahit sırrı örik'in senaryosunu yazdığı bir film vardı. sene 65'ti.

4.21.2008

bi' an - beş

- ne diyor bu şarkıda?
- ingilizce bilmiyor musun?
- ne diyor işte, anlamıyorum.
- babylon diye bi' köy varmış. orda yaşayanları anlatıyor.
sahtekâr!