5.15.2008
nikbinizm!
5.14.2008
bi an - onüç
5.12.2008
5.09.2008
keçiyi...
keçiyi yardan uçuran bir tutam ottur
gözümün önüne geliyor keçi
hala cıvıl cıvıl gözlerinin içi
ağzında ecel yeşili
körpe ıslak
ezilmiş yırtılmış bir çift yaprak
uçurumun dibinde incecik bir su
tatlı mı tatlı duru mu duru
açmış kocaman gözlerini
düşünür su
canlıyken ne kadar hafifti keçi
şimdi ne kadar ağır
gözümün önüne geliyor keçi
hala cıvıl cıvıl gözlerinin içi
ağzında ecel yeşili
körpe ıslak
ezilmiş yırtılmış bir çift yaprak
uçurumun dibinde incecik bir su
tatlı mı tatlı duru mu duru
açmış kocaman gözlerini
düşünür su
canlıyken ne kadar hafifti keçi
şimdi ne kadar ağır
bi' an onbir
"bazen beni sabaha karşı uyandırırdı. 'hemen gitmemiz lâzım' diye. gelip evin karşısındaki duraklarda beklemeye başlardık. şarap almış olurdu. her an çıkacakmışsın gibi... sadece bir an için. sonra çıkardın ve biz giderdik. orada, o evin karşısında o kadar çok sabahladık ki..."
5.01.2008
4.25.2008
bi' an - sekiz

adamı boynunun sol yanından öptü. yataktan kalktı. koridordan parmakuçlarında geçerek diğer odaya yürüdü. elindeki defteri, yumuşak bir hareketle pencerenin önündeki masaya fırlattı. defter masanın köşesine kadar gidip orada durdu.
sandalyeyi masaya yaklaştırdı. oda karanlıktı, karşı pencerenin ışığı masaya vuruyordu.
yazdı. "söyledim, bir kere daha söylerim. yarın ölsem gam yemem."
sonra uzun uzun duş aldı. yüzüne kremli sabun, vücuduna kekikli şampuan, saçına yumuşatıcı krem sürdü.
çıkıp yatağa gitti. yatağın sol tarafında duran konsolun üstündeki şişelerin hepsini boğazlarından tutarak yatağa aldı. yüzüne ve vücuduna yaseminli krem, ayaklarına naneli losyon, ellerine kakaoulu masaj yağı sürdü.
son olarak, bütün gece onun boynunun yanında uzanacak boynunun sol tarafına şeftali kokulu parfüm sürdü.
sağ elinin parmaklarını, onun sol elinin parmaklarına geçirdi. bir dakika sonra uykuya daldı.
4.24.2008
bi' an yedi
bi' an - altı
teşekkür
yılda bi' gün

- birisi bir arabanın sağ koltuğuna geçti. araba şehrin kuzeybatısına doğru giderken olduğu yerde uyuyakaldı.
- birisi okuldan kaçıp lise arkadaşlarıyla buluştu. ağzına kadar sigara dumanıyla dolu olan iki katlı kafelerden birisine gittiler. sabah 11:00'den itibaren votka-vişne içmeye başladılar.
- birisi bir otobüse binip edirne'ye doğru yola çıktı. büyükçekmece gölünü geçerken içinde "öyle böyle değil" bir nikbinlik kapladı.
- edirne'ye doğru giden başka birisi, yolda durup henüz açmamış günebakanları izledi. aslında edirne'ye değil, karaağaç'a gidiyordu. vardığında saat 12:00'ydi. iki tarafı ağaçlarla kaplı ana caddenin sağ tarafındaki köy kahvesine oturup ahmet hamdi'nin "beş şehir"ini okumaya koyuldu.
- okuldan kaçanlar, iki saat sonra sahile inmeye karar verdiler. sahile inenlerden ikisi deniz feneri'ne kadar yürüdü. diğer ikisi kayalıklara oturdu, elele tutuşup (ilk defa yapıyorlardı bunu) küçük kanyaklarından iki yudum aldılar.
- birisi öğrencilik yıllarında her adımını bildiği üniversitelerden birinin kampüsüne gitti. avludaki çınarın yamacına oturdu. içi kurumuş nilüferlerle kaplı olan küçük havuzu seyretmeye başladı.
- birisi evde kaldı. kendine bi' çay yaptı. öğlene kadar kahvaltı ederek türk filmi seyretti. öğleden sonra dışarı çıkıp yürüyerek saraçhane'ye gitti. müzik dinliyordu.
- birisi kalktı, heybeliada'ya gitti.
- birisi sabah 8 otobüsüyle ankara'ya gitti. küçük bir kahveye oturdu. bir telefon kulübesinden eski bir arkadaşını aradı. beraber üç saat o kahvede oturdular. sonra kalkıp bütün gün hiç bi' şey yapmadan durdular.
- birisi sevgilisine kahvaltı hazırlamaya girişti. o daha uyanmadan işini bitirmek için ayakuçlarında yürüyerek yaptı bütün her şeyi. kaymak olmadığını farkedince pek bozuldu. kalktı kaymak almaya gitti. içeri girdiğinde sevgili hâlâ uyanmamıştı, "ohh"tu. kapı aralığından uyuyan ona göz süzdü. kalktığında daha güzelini yapmaya söz verdi. kaymağı da masaya koyduktan sonra tatlı bir müzik açtı, yatak odasının kapısından içeri girdi...
- birisi bir bulgaristan otobüsüne bindi.
- birisi bir londra uçağına bindi.
- birisi sevgisinden ayrıldı.
- birisi anne-babasının evine gitti. televizyonu açtı. üstüne bir battaniye aldı. annesi mantı yaparken ona yardım etti. televizyonda nahit sırrı örik'in senaryosunu yazdığı bir film vardı. sene 65'ti.
4.21.2008
bi' an - beş

- ingilizce bilmiyor musun?
- ne diyor işte, anlamıyorum.
- babylon diye bi' köy varmış. orda yaşayanları anlatıyor.
sahtekâr!
4.18.2008
kişi
Kürek kemiği, göğüs kafesi, omurga, kafatası, tırnak, bir ağız dolusu diş… Romatizma, bel ağrısı, kemik erimesi. Bol et. Bol kemik. Bol damar. Kilolarca bağırsak. İri göğüsler. Sarkık ciğerler. Ülser, halsizlik, ameliyat, kahkaha, tokat, küfür, tümör, meme, aşk, gözlük, kepek. İş bulur, borç alır, altına kaçırır, yalan söyler, sivilcesini patlatır, kaşınır, öğünür. Fotoğraf çektirir, kırlara koşar, kusar, öper, güler. Ot yer, hayvan yer, kaşınır, uyur. Üzülür, düşünür, korkar.
4.17.2008
mahrem!
o: bak, eyüp can'a şöyle demiş: "evlilik kurumuna sıcak bakmayabilirim ama seninle evlenmeye bakabilirim". yani nerdeyse o evlilik teklif etmiş gibi.
bu: kapalıçarşıdalarmış.
eyüp can demiş ki, sen evlenmeye karşı mısın?
bu: kapalıçarşıdalarmış.
eyüp can demiş ki, sen evlenmeye karşı mısın?
teorik olarak evet pratik olarak hayır, demiş.
o da nasıl yani, diye sormuş.
başkalarının evliliğine karşıyım, senle evlenmeye değil, demiş
o: biz bunları nerden biliyoruz?
biz bunları neden biliyoruz?
neden?
bu: siyah süt kitabından.
o: ama neden?
bu: çünkü herşey aslına rücu eder.
o: aslına takayım o zaman.
o da nasıl yani, diye sormuş.
başkalarının evliliğine karşıyım, senle evlenmeye değil, demiş
o: biz bunları nerden biliyoruz?
biz bunları neden biliyoruz?
neden?
bu: siyah süt kitabından.
o: ama neden?
bu: çünkü herşey aslına rücu eder.
o: aslına takayım o zaman.
bu: o da hırs nefs hanıma rücu etti işte, can tasavvuf hanıma değil.
bi' an dört
4.16.2008
çokacayipşeyler

- çilekli-muzlu-dondurmalı-hindistan cevizli süt.
- macaron (veya maskoril)
- çilekli bebe muhallebisi
- muzlu bebe bisküüsü
- muzlu ekmek (l., onun ekmek olmadığını söylüyor, ama ekmek!)
- pepino
- yeşil elma suyu
- erik turşusu
- ayva suyu
- cevizli parmak sucuk
- rozbif
- biberli - vanilyalı votka
çok mu şey istiyoruz?
4.14.2008
sevgilinizi terketmenin 50 yolu var

"neden kulağımızın üstüne yatıp unutmuyoruz ki bu konuyu bu gece, dedi bana
inanıyorum ki sabah olduğunda aydınlanacak bütün gerçekler
bir kez daha öperken beni, farkına vardım ki pek de haksız sayılmazdı
elli farklı yolu olmalı sevdiğini terketmenin, elli farklı yolu"
ne oldu?

dilencilerden nefret ederdi. geçen gün gözü bir dilenciye takıldı, uzun uzun baktı.
deli gibi çalışırdı. çok. bir zamandan beri "boş işler bunlar" diye düşünüyor.
hayatının bir zamanında sefil olmaktan ruh gibi korkardı. şimdi bakıyor da öğrenciliğinde o kadar kötü bir hayat yaşamamış. sefaletin o türlüsü de güzelmiş hatta belki.
sevgilisiyle o basık, sigara kokulu barlara gitmemek için akla karayı seçerdi. son günlerde onunla oralarda karşılaşmak için yapmadığı şey kalmadı.
inceliği çoğu zaman gereksiz bir teferruat gibi görürdü. bir zamandan beri yaptığı sürprizli tatlılıkların haddi-hesabı yok.
"bana masal anlatma" derken, bugün kendini dünyanın bütün güzel masallarını anlatmaya hazır hissediyor.
kimseye “birbirimizle uğraşmak zorunda mıyız” dememiş olmak için ömründen iki sene vermeye hazır.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)